Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri

1 Aralık 2013

|
Adının anlamını hayatına taşımış bir insan... Pütün'ken kırılmaz bir meyve çekirdeği olmuş. Güney'ken ise sürgünler arasında memleketine hasret duymuş. İçinde hep bir kavga yaşamış Yılmaz Güney. Kendine savaş açmış, insanlara karşı savaşmış, ama en büyük kavgasını insanlar için etmiş.

Hikayelerini filme taşımadan önce kendi yaşamış. Kabadayılarla karşılaşmış örneğin, sonra kabadayıyı oynamış. Bir de bakmış belinde çift tabancalı bir kabadayı çıkmış içinden. Ama militan Yılmaz Güney'den hiç vazgeçmemiş... ama o hep insanların iyisini de kötüsünü de sevmiş.

'84 Eylül'ünde son defa, ama bu sefer memleketinde, memleketinden değil, hayattan sürgün edilmiş Yılmaz Güney. Ve tüm bu sürüklenmeler daha komünizmin ne olduğunu bilmezken, "bir orospuya aşkı" anlatan yazısının o "korkunç" başlığıyla başlamış.

"Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri"



2 yorum:

ZeyneP dedi ki...

Çok güzel başlamışsın. Yılmaz Güney'in gerçek soyadının "Pütün" olduğunu bilmiyordum... Nasıl da güzel anlatmışsın? Gark oldum hayranlıklara (:
Seni ve senin sevdiğin her şeyi seviyorum. Du bi ariim ben seni :P

Gülsüm Güven Tuncer dedi ki...

Bu blog sonunu asla tahmin edemeyeceğim bir roman gibi. Her konu örümcek ağı gibi ip ip bir bütüne gidiyor. Hem sistematik, hem gelişigüzel. Kuantum fotonları gibi dağınık, alabildiğine özgür ama asla birbirine çarpmayan hareketli parçacıklara benziyor. Kendi içinde bağımsız görünse de hepsini bir araya getirdiğinde tek bir kapıyı işaret ediyor sanki. Büyük bir ilgiyle izliyorum seni Elif ve gitgide hayran oluyorum.

Yorum Gönder