Dil'le Geçmiş Zaman

30 Ekim 2013

| 4 yorum
Ey Ingilizce'yi öğrenemeyen kişi, sen değil misin Türkçe'yi öğrenmis, bu yazıyı okuyup anlayabilecek kadar Türkçe bilgisine sahip olmuş; nasıl olur da Ingilizce öğrenemezsin?? Ama bunlar farkli diller mi, ama sen Türkçe'yi öğrenirken daha bebe miydin? Geç geeeç... Bak bakalım 1,5 yaşındaki yeğenin, çocuğun, arkadaşının kızı nasıl öğreniyor Türkçe'yi? Napıyo napıyo?? Tekrar ediyo, kopyalıyo, söylüyo, gösteriyo, dinliyo... Bu kadar basit aslinda. Bu kadar basit görmek öğrenmeyi de basit kılıyor. 1,5 yaşındaki yeğenim kelime kelime öğreniyor dili. Alıyor eline kelime kartlarını, önünde resim arkada resmi tanımlayan kelime, tek tek ezberliyo?!! Saçma oldu di mi? Saçma çünkü!! Ezberlemekle öğrenmek çelisir birbirleriyle çünkü. Öğrenmek; o bilgi hakkinda düşünmeyi, bilgiyi kafanda canlandırmayı ve kullanmayı gerektirir. Bir kelimeyi, ancak onu kendinle ilişkilendirdiğinde öğrenebilirsin. Somut objeler icin o objeyi kullandığın ana gitmek yardımcı olabilir mesela ve bunu yaparken de cümle kurmak. En son ne zaman kitap okudun, neydi kitabin ismi; "Kedi mektupları". Hmm o zaman "Kedi Mektupları is a book", "Hobbit is a book". Aynen bebeyken yaptığın gibi göster, söyle, tekrar et, canlandır. Öğrenmek istediğin kelime "to run" (koşmak) ise, kaldir poponu koş azcik :)

Yine yeğenime dönelim. Kendisi sansli bi küçük cadı. çünkü onun etrafinda, onu konuşturmaya çalışan, söylediği her kelime sonrası "alkıışş" diyen bir insan güruhu var. Çevrende sana alkışla tezahürat yapan insan bulabilir misin bilmem, ama Ingilizce'yle haşır neşir olabilecegin ortamlar yaratabilirsin kendine -ki aslında dikkatli bakarsan zaten ordalar. Bak bakalim çikolata kağıdının arkasinda ne yaziyor, ya da aldığın bir elektronik esyanın kullanim klavuzunda. Peki dinlediğin müzikler, izlediğin filmler? 
Olay sadece dikkat kesilmekte. Ayrıca dili doğrudan hayatına dahil edebilirsin. Facebook gibi siteleri ve telefonunu Ingilizce kullanabilirsin. Böylece bir şeyi kullanmak için o dile mecbur kalacaksın, ondan kaçamayacaksın. 

Bir tavsiye daha; dinlediğin Ingizlice bir şarkının sözlerini, okumadan, sadece dinleyerek tekrar et. Bu, Ingilizce'deki sesleri tanıman ve onları telaffuz etmen için yardımcı olacaktır. Ben Arapça bilmem, ama Arapça bir şarkıyı o kadar cok dinledim ki şarkıya eşlik eder oldum. Şarkıyı da bir Arap arkadaşımın yanında mırıldandım. Arkamızdan yürüyen başka bir Arap arkadaşım koşarak yanıma geldi ve heyecanla "Sen Arapça biliyorsun!!" dedi. O gün bugündür, öğrenemeyeceğim dil yoktur diyorum!!

Kelime öğrenirken Türkçe'den faydalanabilirsin, çünkü inanamayacağın kadar çok ortak kelime var. "Alternative, collection" vb.  "Collection" ne demek? Kolleksiyon. Peki "to collect" filli ne demek olabilir? Hmm kolleksiyon yapmak; bir şeyler toplamak, biriktirmek demek. E oyleyse?? Bunların listesini çıkardığında, ne kadar çok kelime bildiğini göreceksin. (Yalnız, dikkat et, bazen aynı kelimeler farklı anlamda kullanılabiliyor.)
Ama sakın doğrudan çeviri yapmaya kalkışma, o zaman hiç bir ilerleme kaydedemezsin. Kelimenin geldigi kültür ve kullanıldığı durumlar tamamen farklı olabilir. Anlamını bulduğun kelimeyi mutlaka cümle içinde gör, tanı. Hangi kelimenin hangi kelimeyle kullanıldığını iyi belle.  "ride a bicycle" veya "drive a bicycle" mı iyi öğren. Google bu konuda en buyuk yardimcin, emin ol. Bir de kelimeyi öğrenirken Ingilizce anlamıyla veya cümle icinde öğrenirsen, kafanda cümleyi ilk once Türkçe kurup sonra onu Ingilizce'ye çevirmek gibi bir zahmete girmezsin. Ingilizceyle o kadar iç içe olacaksın ki, bir gün, daha önceden duyduğun kelimeler, kalıplar birden ağzından dökülüverecek, inan bana. Dizi ve filmler bu konuda yardımcın demiştim.
  "What have you done?" (Ne yaptın sen?) cümlesini o kadar cok izledim ki!! Evet izledim. Bir annenin telasla cocuguna kosup kizginlikla soyledigi "What have you done" cümlesini çok izledim. Bir gün hiç düşünmeden, have ne demek done ne demek bilmeden ağzımdan çıkıverdi, eşimin yaptığı bir şey karşısında tepki verirken. Okuduğun bir yazıda da etrafindaki resimlerden veya bildiğin diger kelimelerden yararlanabilirsin. Bir tür tahmin etme oyunu yani. Zevkli bir sey, gercekten!


Bir insan diğerini tanımak için soruyor; "What do you do?" Cevap veriyor diğeri; "I'm a doctor" (Doctor ne demek biliyorsun). Bir diğer sahnede anne koşarak geliyor ve az once cam kırmış bir çocuğa bagiriyor; "What have you done?!!" Simdi çöz bakalim aradaki farki, dilbilgisi kuralini. Anlayacagin, dili izle ve dinle. Dilbilgisi kurallarını, kendin daha önce bildiğin "My name is Ali" gibi kalıplardan çıkar. Bölme, parçalama. Ezberleme, onun yerine üzerinde düşün, kafa yor. 



Not: Gecmişini dile vermiş, ama yalnızca bir kaç senedir Türkçe ve Ingilizce öğreten biri olarak tavsiyelerim çığır açmaz ama işinize de yarar umuyorum. Ayrıca dil öğrenmek anlattıklarımdan ibaret değil elbet. Eklentiler veya ayrı bir yazı daha yazilabilir.

BaşBaş

Kedi Mektupları

29 Ekim 2013

| 1 yorum



Kedileri seviyorum, kitap okumayı seviyorum, "eylem kadını" Oya Baydar'ı seviyorum. Ee ben şimdi bu kitabı niye tırmıklamayayım?

80 darbesi sonrası siyasi mültecilerin, Berlin duvarının yıkılma sürecinde yaşadığı çelişkiler kedilerin pütürlü dillerinden aktarılıyor. Sosyalist mücadelede yenilmiş, yıpranmış ya da hala güçlü durmaya çalışan insanların yanında yaşayan kediler, birbirleriyle, insanların ayakkabısına, çantasına bıraktıkları koku mektupları aracılığıyla haberleşiyor. 

Kediler; 
özgürlüğü sorguluyor; "Insanların da hayvanların da tok olduğu o zengin (...) ülkelerde açlık yoktu, ama özgürlük de yoktu... (İnsanlar) bir çarka kapılmış gibiydiler sanki. Saatlerin, kuralların, makinelerin çarkına..."
insanları anlamaya çalışıyor; "(...) bütün yaratıklar arasında bir tek insan, ölümlü olduğunu bildiği halde ölümsüzlüğü özlüyor, sonsuzluğu yakalamaya çalışıyor"
insan ilişkilerini yadırgıyor; "Biz kediler, karnımız aç olduğunda yiyecek yüzünden kavga edebiliriz örneğin. Ama sevgiyi ya da bedenlerimizi paylaşma yüzünden kavga edilebileceğini düşünemeyiz bile."
"Sahiplerin Sırlarını Araştırma Projesi" ile, devrimci Hanımlarının veya Beylerinin neye bu kadar üzüldüklerini, içerlediklerini bulmaya çalışıyor.

Bir yandan da ırkçı yaklaşımın yol açtığı sorunlara, hayvanların kısırlaştırılması veya zehirlenmesi gibi problemlere, bir kedi ve köpeğin aşkı gibi farklılıklara değinen Oya Baydar, kedilerin diliyle, hayata dair soruları daha anlaşılır, önyargıya mahal vermeden sorabilmiş. Okuyun derim ben :)

BaşBaş

"ESKİ"

25 Ekim 2013

| 2 yorum


Zombie'li yazimin sonunda dedigim gibi hepimiz bir sekilde kapitalizm zehrine maruz kaliyoruz. Once tuketmeye itiyor bu zehir bizi. Cok yiyor, cok giyiyor, cok aliyoruz. Ne kadar kacsam da yakaliyor bu zehir beni de ve yeni bir sey uretmeyen, var olani defalarca degistirip degisitirip onumuze seren "vintage" akimina kapiliyorum. Zaten yillarca filmleri hep bir toz bulutunun arkasindan, karincalarla seyretmis biri olarak bu "eski" goruntu icime isliyor iyice. Ben de o filmlerin icinde olayim istiyorum. Cok tuketmeyeyim diyorum ama uretmeyi de beceremiyorum. Careyi ikinci el dukkanlarindan, bit pazarlarindan "eski" kokan her seyi toplamakta buluyorum. 
Sansim yaver gidiyor da, aklayip pakladiklari cevirmeli telefonlari 100 liradan asagiya satmayan markalara inat, 
10 liraya buluyorum daha guzelini, en guzelini. Benim bu manyakligimi bilen ablam da karsima daktiloyla cikiyor ve parmaklarim ona deger degmez, birden "Tatli Melegim"deki sekreter Leyla oluveriyorum -ki aslina bakarsaniz normalde de tipim ondan farkli degil zaten :) Telefondu, daktiloydu derken bir de muzikleri saf halleriyle dinleyebilecegim bir pikap yerlestiriyorum yanina. Ee suslemek de lazim; renkli cerceveler icinde eski fotograflar, yine bit pazarindan alinmis geometrik desenli ayna derken evimin en guzel kosesi tamamlanmis oluyor. Sonra da sanat diyorum bunun adina, objelere bagimliligimi, tuketme hastaligimi ortbas etmek icin. Ebeet, sanat baptim ben, yalan mi? Bi kere aldigin seylerin istedigin tarzi ne kadar yansittigini hesaplayacaksin, renklerin uyumunu ve yaratacagi duyguyu dusuneceksin, nasil bir araya koyacagini olceceksin... di mi ya?
Her evin bir tarzi vardir diyorum ve sonra karsima Gabriele Galimberti'nin projesi cikiyor. "Mirrors and Windows"; 5 kitadan yaslari 18 ila 30 arasindaki genc kizlarin kaldiklari odalarin fotograflarindan olusan bir proje. Benim evimi suslemek icin kullandigim eski pusku esyalar, bazilarinin yasamak icin kullandigi elzem esyalar olabiliyorken, acaba diyorum "yokluk" da bir tarz olabilir mi?




BaşBaş


Yeşilçam'dan gelen sesler

21 Ekim 2013

| 3 yorum

Yeşilçam; sevgiden, hayranlıktan, keyiften öte alışkanlık oldu benim için. Yaşıtlarım  Looney Tunes, Taş devri filan izlerken ben, 7 yaşında ağlayarak "ince hastalıklı" filmler izliyordum. Bakıcımız adı altında gelen ama onun yıllar önce kaybolan ablam olduğuna inandığım güzel insanla bol sütlü kahvemi hazırlar, battaniyenin altında hıçkıra hıçkıra izlerdik o yemyeşil çamı. Kahvemdeki süt miktarı azaldıkça ve kahvenin acısı gerçekte karşılaştıklarımın yanında vııııııız gibi geldikçe gülmeye başladım bu acıklı filmlere (hepsine değil!), ama izlemekten de hiç vazgeçmedim. Bir süre sonra dinlemeye de başladım filmleri. Öyle güzel şarkılar geliyordu ki arkadan, hayatımın parçası oldu her bir melodi. Belkıs Özener, Esin Engin derken daha da dikkat kesilip Paul Mauriat'ı, John Barry'i duymaya başladım. Ay bu şarkı şurda mı çalıyodu, bu çalan parça neydi diye diye bi liste çıkarmaya başladım; az duyuluyor olmalarından ötürü yabancı film müziklerinden oluşan minik bi liste. Daha çok parça, her bir parçanın da çalındığı daha çok film var. Umarım devamı gelecek. Yemyeşil çamlarımız eksik olmasın!! BaşBaş...



Hayat Yarışı

19 Ekim 2013

| 1 yorum






Buyuk bir yarisa basliyorsun Dostum. Hazirlan, hirsini yanina al, kaskini giy...



Amacin; digerlerini gecip birinci olmak, bu kadar...




Karsina kalp kirikliklari cikacak. Aman su zavallilardan olma. Soyle guzel bi manevra yap, dusme bu cukura...




Depresyon batakligi vardir ki, sakin kapilma ona. Soyle yandan yandan, cicekli bocekli alanlardan siyriliver hemen...





Zaaflarina yenilme, kotu aliskanliklardan uzak dur, feci carpar...





Tehlikeye girme aman ha, yanarsin. Sagdan sagdan kaciver, koru kendini...





Sakin durup da tembellik yapayim deme...





Kendini utanc icine dusurecek hic bir sey yapma. Vicik vicik bisi o, kacin o duygudan...





Birine baglanmak seni yavaslatir, yolundan saptirir. Uyma onlara...






EvVet, basardin Dostum. Birinci oldun!!!




Hic bir tuzaga dusmedin. Hic bir kotu duyguya yenilmedin. Yasamadin, durmadin, dusunmedin, keyif almadin ama birinci oldun! 






Yarisi bitirmek yerine onu doya doya yasayan diger budalalardan olmadin. Yalniz ama birinci oldun. Tebrik ederim...



Bir karikatur hayat degistirir mi diye dusunmeyin. Burdan baslayin http://viruscomix.com/

BaşBaş



inilti

18 Ekim 2013

| 6 yorum


Hayatimda okudugum en guzel siir kitabi ve en azindan Turkiye’de gerceklesmis en degerli proje.

Bu kitabin sairleri, 60’li yillarda Bakirkoy Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesinde kalan “hasta”lar. Kitabi da bu kadar degerli kilan tam da bu. Proje sahibi ve derlemeyi yapan Bedia Tuncer, her ne kadar karakterine ve hayatina dair bir fikrim olmasa da buyuk hayranligimi kazandi diyebilirim.

Hastalarin, siirle kendilerini ifade etme firsati bulmalari ve siirin boyle bir yolda aslinda ne kadar verimli olabilecegi, kitaptan elde edebilecegimiz yargilardan belki de en onemsizleri. Insanin deli olarak tanimlanmasinin, onlarin hasta olarak bu dort duvar arasina sıkıştırılmalarının karari kim tarafindan ve neye dayanarak yapildi/yapiliyor? Bu siir kitabi iste bu soruyu carpiyor suratima. Asagida yazan siirin sahibi sizce ne kadar “deli”?

“Zorba kız kaçırır,
Kamarot kurşun kaçırır.
Karaborsacı döviz kaçırır,
Zengin hanım kürk kaçırır.
Ağa koyun kaçırır,
Orman eşkıyası kütük kaçırır.
Ve sonunda kaçırmak için bizlere,
elbette akıl kalır!"
33-B Servisinden
Y... K...  

Ya da bu sair;

FİLOZOF ET
Doğdum büyüdüm okuma, başıma oldu dert;
Askerlik çağı, vazife itham, emir, terhis et...
Dünya evi varmış, anladım o da dert!...
Alnıma çizilmiş tımarhane elim akibet cür'et
Sonu ne olur bilmem ne bir adalet?
Uyan kabrinden ey ünlü filozof sokrat,
Yolunu öğret beni de filozof et...
Ya da Allahım yeter azat et!...

Deli veya akil hastasi olmak bir seylere karsi durustan mi kaynaklaniyor veya hayata verilen onemden mi? 2009 “Bakırköy Akıl Hastanesinin Gizli Tarihi”nde anlatilan baska bir hikaye de bu soruyu cikariyor karsima.

"Bir hasta yatmıştı. Dosyasında, çıplak bir şekilde E-5'i trafiğe kapattığı için polis tarafından getirildiği notu vardı. Neden yaptığını sorduğumda, 'ceketkaplumbağaseykobeşezdiler' dedi manisinin verdiği hızla, tek kelimeymiş gibi... Sonradan anladım ki, bir kaplumbağanın ezildiğini görünce sinirlenmiş, yolun ortasına dikilmiş; ama insanlar sağından solundan geçmeyi sürdürünce, soyunup giysilerini ve saatini (Seiko 5) koyarak yolu kesmeye çalışmış ama onları da ezerek geçmişler."

Adamin yaptigi hareketten öte, onun bir canlinin hayatina verdigi sinirsiz deger siradisi kiliyor durumu. Hayvan sevgisi, bir kediyi kucagina alip oksamaktan oteye gitmeyen bir coklari icin, bu delilikten baska bir sey ifade etmiyor ne yazik ki. Insanin dogayla birlikte varoldugu gercegi, onunla uyum icersinde yasamasi gerekliligi ne zaman delilik oldu? Ne oldu da dogaya sahip cikmaya kalkistik, asil sahibimiz oyken? ve bu gercegi hepimizden daha cok benimsemis, kendini doganin kucagina atmis insanlar ne zaman "deli" oldular?

Arastirilacak, yazilacak daha cok sey var bunun uzerine -ustelik sorularin cevabi bu kadar acikken- ama biz ise yine de soru sormakla baslayalim. 

Ah bi baslasak sormaya…

Soru isaretli gunler dilerim, BaşBaş

Kaynak: http://www.magaradergisi.com/component/content/article/69-mansetler/424-inilti-

Beynimi yiyorlar anne!!

17 Ekim 2013

| 1 yorum


Butun kotu kraliceleri yendim, ruyamdaki Freddie'yi kovdum, Chucky'nin saclarini yikayip, onu pir-u pak bi cici bebeye cevirdim, gel gelelim yillardir Zombie'lerle basedemiyorum. Ben de, psikolojideki, diger butun tedavi yontemlerini ezip gecen "Gorkularinla yuzles, gardas" yolunu izlemeye karar verdim - bir Zombie'yle karsilassam altima etmeyecekmisim gibi. Once işe onlarin gercek olmadigini kanitlamakla baslayayım dedim ve bir arastirma icine girdim. Gel gelelim, bulduklarimdan oturu gecenin 2'sinde hala ayaktayim.


Zombie'ler gercek olabilir mi?


Kedi besleyen varsa aranizda mutlaka kedilerden bulasabilecek bu parazitin ismiyle karsilasmissinizdir; Toxoplasmosa gondii. Kendisi, enfekte ettigi canlinin dogrudan beynine hucum edip onu bilincsiz bir koleye cevirmektedir. Insana yakinligiyla bilinen fareciklerin, parazit yuzunden kendilerini kedilerin onune yem olarak attiklari da bilinmektedir ki bu da Tom ve Jerry'nin sonu demektir!!

Peki vucut fonksiyonlarinizi ölü ilan edilebileceginiz noktaya kadar yavaslatan bir zehir duydunuz mu? Yine cok sevimli, kendisi kadar da cici bir ismi olan Fugu baliginin bu zehrinden bir cesit alkaloidle arinabiliyorsunuz, ancak yemek yemek, uyumak gibi gunluk islevleri gerceklestiren, fakat hafizasiz, bilincsiz bi - du bi ne diyoduk onlara- Zombie'ye donusuyorsunuz!!

Anlattiklarim yeteri kadar korkutucu sanirim. Ama burda bitmedi. Birazdan tum bunlardan daha korkutucu bir gercege deginecegim...


Daha once hic Zombie'yle karsilastiniz mi?



Bu arastirmalari yaparken, ancak parmaklarimin arasindan gorebildigim Zombie yuzleri cok tanidik gorundu bana. Belki ellerimle gozlerimi kapatmaktan kacinabilsem, "Hah tanidim seni, sen komsunun kizi Hale degil misin?" bile diyebilecektim. Her neyse... ben de gercek hayatta zombie ornekleri var midir diye bi karsilastirma yapayim dedim. Referansimi tabi ki Resident Evil'dan almadim, PopCap Games'in ocu diil cici Zombilerinden faydalandim. Bakalim size tanidik gelecekler mi?.


Ön bilgi: Karsilastirmasini yapacagim Zombie turleri, Vodoo din adamlari Bokorlar tarafindan tekrar diriltilen olulerdir. Ortaya cikan bu Zombieler tamamen Bokorlarin etkisi altinda olup, aslinda onlarin guclerine guc katmak icin yaratilirlarmis. Bokorlar tum bunlari, Fugu balikciginin zehrinden bile daha tehlikeli bir zehirle yaparlarmis. Eee hani nerde bilimsel aciklamalar demeyin, bunlar gercegin ta kendisi!!


Isci Zombieler: Literature (benim literaturum o) gecmis ilk zombie turudur. Ellerindeki gucun farkinda olmayan isci insanlar cok kolay zombielere donusturulebilmektedir. Diger zombielere gore daha bilincsiz ve daha ac olmalari, onlarin az miktarda zehirle kontrol altinda tutulmasini kolaylastirir. Alt turleri bulunmaktadir;


  • Madenci Zombieler: Sporcu zombieler gibi kasli vucut tipine sahiptirler. Bunun disinda, kafalarindaki kasklari, onlarin zehirden arindirilmalarini zorlastirir. Nitekim beyinleri bir ag yumagina donusmustur.


  • Insaatci Zombieler: Her ne kadar Bokorlarin zehrine buyuk bir direnc gosterseler de gucsuz kosullari zehre olan direnci azaltmistir. Bazi zamanlarda kendilerine gelip karsi durus sergileyen ama zombie olmaktan kacinamamis bir turdur.


Bayrak sallayan Zombie: Elinde tasidigi bayrak, bu turun karakteristik ozelligi olan isyankarligi gosterirken, bayraktaki beyin resmi, bu tur Zombielerin, Zombie kalma surekliligini daim ettirmek icin gerekli olan beyin yeme hakkinin en buyuk savunuculari olduklarini gosterir. Bayrak sallayan Zombieler, Bokor buyundurlugu altina girmemek icin verdikleri mucadeleyi kaybetmis insanlardan turemistir. Yolunu sasirma ve bireysel hareket etme ozellikleri, onlarin Zombie turu adi altinda siniflandirilmalarinin en buyuk nedenidir.

Gazete tutan Zombie: Gazete, dergi "ve bunun gibi kagit parcalarindan" kolaylikla bulasabilen Bokor zehri, gazete okuyan insanlari kolaylikla zombielere cevirmistir. Bu turun en onemli ozelligi tuttuklari gazeteden oturu onlerini gorememektir. Ayrica bu turun “entellektuel” gorunusleri, onlarla mucadeleyi zorlastirmaktadir.


80lerin bonus kafali dansci zombieleri: Bu tur, dunyaca unlu tekstil markalarinin en degerli musterilerinden turemistir. Zehrin kagit parcasi disinda kumasla da yayildigi gorulmektedir. Dans edebilme becerileri, bu turun Bayrak sallayan Zombielerle ayni olan isyankarlik ozelliklerini gosterir. Ancak, bu tur de tek bir hedefe yonelme ve bir seyi milyonlarca kez tekrar etme gibi tipik zombie ozelliklerinden dolayi bu cinste degerlendirilmektedir.


Sporcu Zombieler: Dansci Zombielerden ayrilan tek ozelligi, dans etme ozelligi degil de spor yapabilme becerileridir. Ayrica bu ture zehri bulastiran kaynagin kucuk kagit parcaciklari oldugu gorulmustur. Kasli vucut yapilari ve hirslari onlarla mucadele etmekte buyuk engel teskil etmektedir.


"Bokorlar tum bunlari, Fugu balikciginın zehrinden bile daha tehlikeli bir zehirle yaparlarmis." 

Bu zehre de kapitalizm denirmis. Kapitalizm zehrinin yayilma yollari da kagit ve kumas parcalariymis. Bol miktarda renkli boya ilavesi de bu zehrin gucunu arttirirmis.

Panzehire gelince, her birimizin kapitalizm zehrine bir sekilde maruz kaldigimiz dusunulurse, panzehiri elde etmek dahasi bunu uygulayabilmek oldukca guc. Bu konuda sozu sevgili Yasar Kurt’a birakmayi tercih ediyorum…



Zehirden uzak kaldigimiz her anin tadini cikarmamiz dilegiyle, BaşBaş...

Bir turlu baslayamamak benim en buyuk sorunum

16 Ekim 2013

| 0 yorum




Bi baslasam 
yurumeyeyol benim olacak, gokyuzu benim, toprak benim

Bi baslasam 
yazmaya, icimde hic bi kotuluk kalmayacak

Bi baslasam 
sarki soylemeye, beni kimse susturamayacak

Bi baslasam 
ogretmeye, cok sey ogrenicem

Bi baslasam
ise, bir suru ogrencim olacak

Bi baslasam 
uretmeye, masamda duran kalemlikten daha cok ise yaricam

Bi baslasam 

ah bi baslasam….

İlk adım

| 4 yorum

Aslında ilk yazı, blogumun ismini açıklayan bir yazı olacaktı, ama şu anda bloguma ilk şekli vermenin ve bu ilk adımı başarı ile atmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Madem blog paylaşmak için o halde ilk önce heyecanımı ve sevincimi paylaşmakla başlayayım işe. Daha önce atamadığım adımlar için gelsin, mutlu olmak için gelsin;